11 Mayıs 2014 Pazar

Ev Sahibinin Kızına Hiç Acımadım




Merhaba arkadaşlar ben Cem, sonunda yavaş yavaş bugüne değin yaşamış olduğum ilişkileri en baştan itibaren yazmaya başladım. Bu yaşadıklarımı çok samimi 1-2 arkadaşım haricinde bilen yoktur. Bunları burada yazarken bir nevi içimi dökmüş ve o günleri tekrar yaşıyormuş gibi oluyorum. İlk paylaştığım hikayem; ‘Genelevde siktiğim amdan birşey anlamadım!’ olmuştu. Yaş 16 ve ilk defa gerçek bir amın içinde boşalmıştım. İlk tecrübemdi, her ne olursa olsun öyle veya böyle yaşanacaktı ve yaşandı.

Babam bir fabrikada yönetici pozisyonunda çalışmaktaydı. Bir akşam fabrikanın başka bir şehre taşınacağını ve en azından emekli olana kadar bizim de oraya yerleşeceğimizi söyledi. Şehrin ve oturcağımız ilçesinin ismini veremeyceğim, ki ilerleyen yazılarımda umarım bana hak vereceksiniz. Vakit geldi ve okulların yaz tatiline girmesi ile hemen taşındık. Babam zaten daha önceden fabrikanın kurulum aşamasını takip etmek için devamlı gidiyordu. O sırada oturacağımız ev falan kiralanmıştı. Sırtını bir dağa yaslamış ilerisinden büyük bir nehir geçen, şirin, anadolu insanının sıcaklığı ve samimiyetinin kaybolmadığı ufak bir ilçeydi. Taşındığımız ev iki katlıydı, üst katta ev sabimiz, alt katta da biz oturuyorduk. Ev sahibimiz namazında niyazında karı koca ve iki çocukları vardı. Biri Murat abi hazır askerdi, eli kulağında gününü bekliyordu. Diğeri Ayşen abla, 18 yaşında, orta okuldan sonra okumamış, ev kızı idi.

Günler bir birini kovaladı, yabancılık kalmamıştı, yeni arkadaşlar edinmiştim. Burada hayat İstanbul’a nazaran daha özgürdü, trafik, kalabalık insan yoktu, büyük bir şehir değildi nede olsa. Bisikletlerimize bindiğimiz gibi akşama kadar gezmediğimiz yer kalmıyordu. Her yer, her an bir top sahası olabiliyordu bizim için. Bu arada ev sahiplerimizle de gerçekten bir aile gibi olmuştuk. Ayşen abla ile bir abla kardeş ilişkisi çerçevesinde çok güzel bir diyaloğumuz vardı. Okulların açılmasıyla rutin okul hayatı ve koşturmacası başlamıştı. Okul olmadığı zamanlar evde isem çoğunlukla Ayşen abla evdeki işlerini güçlerini bitirmişse, bize iner, sohbet eder, müzik dinlerdik. O zamanlar şimdiki gibi TV’de çok kanal, internet, VCD, DVD falan yoktu. Gerçekten en güzeliydi bence.

İlk senemi bitirmiş yine yaz tatiline girmiştik. Buraya taşındıktan sonra annem de babamın yönettiği fabrikada çalışmaya başladığı için, ben hafta içi evde yalnızdım. Kah arkadaşlarla, kah evde vakit geçiriyordum. Evde olduğum günlerden birinde Ayşen abla yine bize indi. Bu arada Ayşen abla daha önce dediğim gibi, 18 yaşındaydı. Yaklaşık 170-175 boylarında, 55-60 kilolarda, esmer bir kızdı. Her zaman şalvar ve üzerine gömlek giydiği için vücut hatlarını kestirmek çok zordu. Ve en ufak bir şekilde başka gözle bakmamıştımda zaten. Yine sohbet muhabbet derken müzik setini karşısına oturdu, radyoyu açtı ve kanalları değiştirirken, ben de arkasından dirseklerim sandalyenin sırt kısmına, kollarım onun omuzuna gelecek şekilde eğilerek hafif yaslandım. Bugün dahi halen anlam veremem, daha 1-2 dakika geçmişti ki, nasıl oldu anlamıyorum, Ayşen abla başını onun omuzu üzerinde olan yüzüme doğru döndürdü ve o an dudak dudağa öpüşmeye başladık…

Şaşkınlık ve salaklık arasında karşılık veriyordum. Dudaklarımızı hiç ayırmadan ayağa kalktı ve ayakta devam ederken, birden iki eliyle göğsümden ittirdi. Karşı karşıya duruyorduk ki, okkalı bir tokat yapıştırdı ve koşar adımlarla çıktı gitti. Halen birşey anlayabilmiş değildim. Benim tarafımdan Ayşen ablaya karşı en ufak bir şekilde meğilim yoktu. Ayşen ablaya ‘Abla’ gözünden öte bir gözle bakmamış ve düşünmemiştim dahi. Sonradan ufak ufak kendime gelirken, Ayşen ablanın belki bana karşı bir takım düşünceleri veya beslediği duygular olmuştur diye düşündüm. Ama tokat nedendi? Anlam veremedim. O gün öyle geçti, gün içinde hiç karşılaşmadık.

Öbür gün yine öğlene yakın kalktım. Havalar zaten sıcak, bir duş alıp, altıma sadece şortumu giydim, üst kısmım çıplak vaziyette kendime birşeyler hazırlayıp atıştırıyordum. Kapı çaldı. Açtığımda Ayşen abla karşımdaydı, “Sesin soluğun çıkmıyor, ne yapıyorsun?” dedi. Ben de, “Ne olsun, bişeyler atıştırıyorum. Gel istersen…” dedim. “Ohoo biz kahvaltı yapalı yıl oldu!” dedi ve birkaç saniyeliğine bir sessizlik çöktü. Karşı karşıya ayakta duruyorduk ki, aynı anda birbirimize yaklaşarak yine dudaklarımız birleşti. Bu sefer çok farklıydı, Ayşen abla kollarını boynuma sarmış, ben de belinden sıkıca kavramıştım. Daha kimsenin değmediği o yumuşacık dolgun dudaklarını resmen emiyor, ısırırcasına öpüyordum. Ellerimi yavaşça kalçalarına kaydırdım, şalvarın üzerinden kalçalarını okşamaya, ufak ufak avuçlamaya başladım. İtiraz etmiyordu.

Birkaç saniyeliğine ayrıldık ve salona geçtik, üçlü koltuğa oturduk, yine öpüşmeye başladık. Elinin birini çıplak göğsüme koymuş, biri omuzumda, bense kalçalarını okşar, sıkar vaziyette devam ediyorduk. Bir ara ben de elimin birini göğsüne koydum. Bir saniyelik bir duraklama oldu, irkildi. Ama o da istiyordu, kendi duygularına mani olamıyordu. Tepki vermedi. Ufak çok nazik hareketlerle göğüslerini okşamaya başladım. Kalp atışlarını avcumun içinde çok rahat hissedebiliyordum. Dudaklarımı dudaklarından ayırdım, yanaklarından ufak ufak öpücüklerle kulak memelerine, boynuna inmeye başladım. Hem öpüyor, hem dilimi gezdiriyodum. Ayşen abla kısıkta olsa ufak ufak inlemeyle karışık sesler çıkarıyordu. Göğsündeki elimi gayet yavaş hareketlerle aşağı doğru kaydırıyordum. Ürkek bir ceylan gibiydi, sanki en ufak birşeyde tılsım bozulacak, kaçıverecek gibi. O anda bedeninin aldığı hoş hazzın büyüsünü yaşamak istiyor, fakat beyninin içinde, nereye kadar gidebileceği ve ‘ya duramazsak?’ korkuları vardı eminim.

Elimi önce bacağına kaydırdım, ordan kasıklarına doğru kayarken boynunu yalamaya, öpmeye, emmeye devam ediyordum. Şalvarın üzerinden tam amına dokunmuştum ki, bacaklarını kastı ve sımsıkı kapadı. Kulağına, “Bu zevki yaşamak istiyorum, senin de yaşamanı istiyorum, merak etme kızlığına hiçbirşey olmayacak, bana güven!” dedim. Gözlerine baktım, yarı kendinden geçmişçesine bana baktı ve vücudunun gevşediğini hissettim. Yine boynuna yumulurken, elimi direkt amının üzerine koydum. O da hafifçe araladı bacaklarını. Sıcaklığını şalvarın üzerinden bile hissedebiliyordum. Elimi bastırmaya, amcığını avuçlamaya, okşamaya başlamıştım ki, Ayşen abla bacaklarını dahada açarak, kalçalarını yukarı kaldırarak, yay gibi gerilmeye başladı. Amcığı üzerindeki elimi biraz daha bastırmaya, okşamalarımı hızlandırmaya başladım. Ayşen abla sıtma nöbeti olmuş gibi titriyor, çığlık atmamak için koltuğun yastığını ısırıp, inliyordu…

Diğer elimle gömleğinin birkaç düğmesini açmıştım. Bembeyaz südyeni ile göğüsleri karşımdaydı. Ayşen ablanın titremesi geçmiş, alnında boncuk boncuk ter damlaları ile gözleri kapalı olmasına rağmen yüzünde tarifi imkansız bir tebessümle karışık bir güzellik vardı. Südyeninin üst kısmından taşan göğüslerini öpüyor, yeniden amcığını okşuyordum. Bu arada benim halim içler acısıydı, yarrağım o güne değin hissetmediğim bir şekilde, demirden farksız, kafası zonkluyordu resmen. Göğüslerini öperken südyenini dişlerimle tutarak aşağı çektim. O büyüklükteki göğüslere rağmen uçları minnacıktı. Uçlarına dilimi değdirmemle Ayşen abla başımı tuttu, parmaklarını saçlarımın arasa geçirerek, okşama ile karışık bastırıyordu.

Artık önüm açılmıştı, tüm hareketleri, birşeyler yaşamak, hissetmek istediğinin sinyalleriydi. Göğüslerini alabildiğim kadar ağzıma alıyor, emiyor, öpüyor, yalıyordum. Yine sesi değişti ve vücudu sanki onun kontrolünde değilmişçesine istemsiz kıvranıyordu. Amcığı üzerimdeki elimi yavaşça yukarı göbeğine doğru okşar gibi hareket ettirirken, elim şalvarın lastiğini arıyordu aslında. Sonunda geldiğimde, elimi içine sokarak, yeniden okşayarak, aşağı doğru indim ve amcığı ile elim arasında sadece külodu vardı. Elim amcığının üzerine geldiğinde külodunun sırılsıklam olduğunu farkedebiliyordum. Göğüslerini hırçın bir şekilde ememeye devam devam ediyordum ve Ayşen abla kıvranıyordu.

Külodun kenarından amcığının dudaklarını okşuyor, yavaş yavaş parmaklarımı amcığının üzerine götürüyordum. Ama daha fazla gidemiyordu parmaklarım. Hazır elim şalvarın içindeyken elimi oynatmadan kolumu hareket ettirerek şalvarın sıyrılmasını sağlıyordum. Şalvarı külodun hizasına kadar sıyrılmışken ve Ayşen ablam zaten başka hülyalardayken çıkartmam lazımdı. Sonunda elimi amcığından çekerek, bir çırpıda şalvarı sıyırıverdim. Dizlerinin altına kadar çekmiştim, ama hiçbir hareketimi kesmiyordum. Benim beynimden geçen tek şey, onu kıvamında tutarak, bana itiraz edemiyecek haldeyken, yavaş yavaş soymaktı, ki adım adım başarılı oluyordum. Her şey kontrolüm altındaydı ve onu sevip, okşamak, tenini kokusunu bile hissetmek harikaydı. Kızlığına zaten dokunamazdım.

Koltukta doğruldum. Oturur vaziyette kendini koltuğa salmış Ayşen ablanın ellerinden tutarak kalkmasına yardım ettim ve hiçbir şey demeden gömleğinin kalan son düğmesini de açarak, gömleğini çıkardım. Harika bir vücudu vardı. Omuz başlarını öperken, ellerim südyenin kopçalarıyla uğraşıyor, bir yandanda kopçaya doğru bakmaya çalışıyordum. Biraz uğraştırsa da, sonunda açtım ve südyenini de çıkardım. Kolları ile göğüslerini birden kapadı. Gözgöze geldik ve dudaklarına uzandım. Öperken askılarını aşağı indirerek aldım. Yine doğruldum ve ayağa kalktım. Ayağa kalkmamla gözleri açıldı ve bakışları önüme kilitlendi. Hiç hesap etmemiştim, şortumu delecekmişçesine çadır kurmuştu yarrağım…

Bir anlık şaşkınlıktan sonra ellerinden tutarak ayağa kaldırdım. Şalvarı ayaklarına kadar düşmüştü. Ayakta yine öpüşürken bu sefer kalçalarını okşuyor, onları sıkıyordum. Yusyuvarlak, sert ama bir o kadarda pürüzsüz bir teni vardı. İyice kendime çektim. Vücutlarımız yapışmış, yarağımın sertliğini eminim hissedebiliyordu. Kalçalarını okşarken parmaklarımı külodunun arkasından içine sokarak aşağı doğru indirmeye başladım. Öpüşüyorduk. Bu arada itiraz edermişçesine elimi tuttu. Ben biraz daha kuvvet verince elinden kurtuldum ve külodu sıyrıldı. Zaten bir anda anlamasına fırsat dahi kalmadan dizlerimin üzerine çöktüğüm gibi direkt dudaklarımı amcığına yapıştırdım. Geri kaçmaya ve başımı ittirmesine rağmen, ellerimle kalçalarına yapışmış ordan kuvvet alarak başımı bastırmaya devam ettim ve ben de onu oturmaya zorladım. Sonunda kendini koltuğa atıverdi. Çekerek koltuğun kenarına getirdiğim amcığına yeniden gömüldüm ve vücudumu bacaklarının arasına yerleştirdim. Bu sayede bacaklarını da kapayamıyordu…

Dilimi direk am dudaklarının içine daldırdım. Amcığı sırılsıklam olmuştu. Yalamaya, emmeye başladım. Ama Ayşen abla kıvranıyor, bir yandan zevk alıyor, bir yandanda kafası içindeki tabularla savaşıyordu. Birden kendine gelerek, “Kapıları ve camları kapa bari!” dedi. Ben de, “Daha iyi fikrim var!” dedim ve yatak odasına götürdüm. Yatağa yatırdım ve hiç vakit kaybetmeden yine amcığına yumuldum. Abartısız belki bir saat dudaklarımı amcığından çekmedim. Doyamıyordum. Sayısını bilmiyorum ama Ayşen abla defalarca zirvelere çıkmış, titremekten ve kasılmaktan ter içinde ve yorgun düşmüştü ki, “Yeter dur bir nefes alayım ne olur!” diyebildi.

Ben de yanına uzandım sırtüstü, ama benim ufaklığın durumu gayet ortadaydı, çadır dimdik duruyor ve bariz şekilde çıkmak istercesine şorta baskı yapıyordu. Bunu Ayşen abla da görüyor, ama cesaret edemiyordu. Sırtüstü yan yana yatarken Ayşen ablanın nefesi düzene girmeye başlamıştı. Ben ama ortamın soğumasını istemiyordum, elini tuttum ve benim ufaklığın üzerine koydum, onun eli üzerindende ben de tutuyor ve elini çekmemesi için hafif bastırıyordum. Elimi onun eli ile beraber yarrağımın üzerinde gezdiriyor, okşatıyordum. Onun kendi kendine harekete devam ettiğini hissedince elimi çektim. Ayşen abla şortun üzerinden yarrağımı okşuyor ve ara ara kalınlığını hissedercesine parmakları arasında sıkıyordu. Mükemmel bir duyguydu, ama elinin sıcaklığını, yumaklığını hissetmek istiyordum için için. Bir elimi şortumun içine sokarak yarrağımı tenime yasladım, bir elimle de şortumu çıkarıverdim. Artık yarağım gözler ünündeydi. 16 yaşıma göre gayet normal boyutlardaydı ve iki saatlik arzu yüklü yarrağımın ucu ıslanmış, zevk sıvılarım akmış vaziyetteydi…

Ayşen abla sağ omuzunun üzerinde bana doğru dönerek, sol eli ile yavaş yavaş sıvazlıyordu yarrağımı. Zevk sularım parmaklarına bulaşmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, “Sen boşaldın mı?” dedi. “Daha değil, seninle sevişirken o kadar doldu ki, artık taşıyor, bunlarda onlar!” dedim. “Hmmm, çok mu dolmuş?” dedi. Pek beklemediğim kelimelerdi. Sıvazlamaya devam ederken, “Geçenlerde, bizim Hatice, abisinin video kasetlerinden birini bulmuş, onlarda seyrettik kızlarla!” dedi. “Neler vardı?” dedim. “Çok iğrençti, filimdeki erkekler senin bana yaptıklarını kadınlara yaptılar, kadınlar da erkeklerin siklerini… anlarsın ya!” dedi. “Benim yaptıklarım zevkli değilmiydi?” dedim. “İnanamıyorum zaten bunları yaptıklarımıza!” dedi. O sırada annesinin sesi geldi, “Ayşen!” diye sesleniyordu yukarıdan. “Annem!” diye büyük bir panikle kalktığı gibi, daire kapısına yakın, “Geliyorum anne!” diye içeriden seslendi. Salona geçip müthiş bir hızla elbiselerini giydi, eşarbını takıp düzeltti. Ben de salona yanına gelmiştim, halen çırılçıplaktım, kazık gibi dimdik yarrağımla ortada onu seyrediyordum. Teşekkür edercesine dudaklarıma bir öpücük kondurarak, uçarcasına gitti.

İçimi büyük sevinç kaplamıştı, Ayşen abla ile çırılçıplak kalmıştık ve hemen hemen bütün sınırları yıkmıştık. Böyle bir sevişme için hiçbir tecrübem olmasa da, gizli gizli okuduğum Penthause, Playboy ve Playmen dergilerindeki hikayelerden aklıma gelenleri uygulamış ve Ayşen ablayı da defalarca zirvelere çıkarmıştım. Artık birdaha geldiğinde kaldığımız yerden devam edebilirdik, orasına burasına dokunsam ne der, nasıl soyarım gibi düşüncelerle uğraşmayacaktım. Ama yarrağım halen kazık gibiydi, banyoya geçtim ve duvara sırtımı yaslayarak gözlerimi kapadım, Ayşen ablanın muhteşem vücudu gözlerimin önündeydi. Teninin kokusu halen içimde, 31 çekmeye başladım. Zaten o kadar doluydum ki, fazla uğraşmadan o güne kadar yaşadığım en şiddetli boşalmayı yaşadım. Bitmek bilmiyordu, taşaklarım dolmuş taşmıştı sanki. Dizlerimin bağı çözülmüştü sanki, vücudum bacaklarıma ağır geliyordu. Duşumu aldım, yerlerdeki döllerimi yıkadıktan sonra şortumu ve tişörtümü giydim. Yatak odasına geçip çarşafı ve örtüleri düzelttikten sonra salonda koltuğa uzandım. Tatlı bir yorgunluk vardı üzerimde. O halde uyuya kalmışım.

Annemle babamın sesine uyandım. İşten gelmişlerdi. Annem yemek işine girişti, babam da televizyonu açtı. Babam, “Ne var ne yok bakalım, napıyorsun? Evde canın sıkılmıyor mu?” dedi. Ben de, “Ne yapayım baba, arkadaşlarla bisikletlerimizle geziyoruz, top oynuyoruz, vakit geçiyor!” dedim. Babam, “İstersen işyerine götürebilirim, fabrikada da gezersin oyalanırsın, değişiklik olur?” dedi. Bir işim gücüm de yoktu ki, babama hayır diyeyim. Mecburen, “Tamam baba.” dedim…

0 yorum :

Yorum Gönder